Alllah’ım! Bizi rahmetinin elinden bırakma. Eğer bırakırsan, biz dünya denizinde boğuluruz. Varlık denizinde boğuluruz.
Ey keremini saçan! Bize idrâk ver. Anlayış ver. Bize hakikatleri idrâk ettir.
Sen, Allah hakkı için bir nefs muhasebesi yapmalısın. Gerek Allah’ın hukuku ve gerekse insanların ve diğer mahlûkatın hukuku bahsinde nefsini iyi bir hesaba çekmeli, sîgaya çekmelisin.
Kim ki Allah yolunun hizmetçisi olursa her şey onun hizmetçisi olur. Zîrâ sânı yüce olan Allah, kullarından hiç birinin amelinden bir zerreyi bile zayi etmez.
— Nasıl olursan, öyle muamele görürsün!
— Nasıl olursanız, ona uygun idarecilere kavuşturulursunuz.
Allah’ım! Bize kereminle, ihsanınla, af vınla ve dünya ve âhıret lûtfunla muamele et. Ve:
— Bize dünyada iyilik ver. Âhırette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!…
……….
Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun, Süfyân Sevrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz, hem çok ibâdet ve tâatlerde bulunan, hem de çok yiyen bir zât idi. Doyduğu zaman bir zenci gibi şişerdi. Bunca çok yemek yediği halde, peşinden ibâdete kalkar ve ondan da büyük zevk alırdı.
Zamanının şahsiyetlerinden biri der ki: Süfyân Sevrî’nin yemek yeyişini görünce, çok yiyor diye kızardım. Fakat namaz kılışını ve ağlayışını görünce ise ona gıpta eder, sevgi ve şefkatle bakardım.
Sen, Süfyân Sevrî’ye, onun çok yemek yeyişinde uyma. Bil’akis, çok ibâdet edişinde uy. Zîrâ sen bir Süfyân Sevrî değilsin. Sen, Süfyân Sevrî gibi, nefsini iyice doyurma. Zîrâ onun nefsine hâkim olması gibi sen nefsine hâkim olamazsın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder