12 Ekim 2012

LEYALE-İ AŞERE

“Allah'a ibadet edilecek günler içinde Zilhicce'nin ilk on gününden daha sevimli günler yoktur. O günlerde tutulan her günün orucu bir senelik oruca, her gecesinde kılınan namazlar da Kadir Gecesine denktir.” (Tirmizi: Savm, 52; İbn Mace: Sıyam, 39)

“Allah indinde Zilhiccenin ilk on gününde yapılan amellerden daha kıymetlisi yoktur. Bugünlerde tesbihi, tahmidi, tehlili ve tekbiri çok söyleyin!” (Abd b. Humeyd, Müsned, 1/257)
“Günlerden hiçbiri yoktur ki onlarda yapılan bir iş Zilhicce’nin ilk on gününde yapılan işten daha faziletli ve yüce, Allah’a daha sevimli olsun…”
(Tirmizi, Savm: 52; Darimî, Savm: 52“Zilhiccenin ilk günlerinde tutulan (her bir) oruç, bir yıl oruç tutmaya, bir gecesini ihya etmek de Kadir gecesini ihya etmeye bedeldir.” (Tirmizi, Savm 52; İbn Mace, Sıyam 39)
“Arefe gününden daha çok Allah’ın cehennem ateşinden insanları âzât ettiği bir gün yoktur.” (Müslim, Sıyâm 196)
“Arefe günü tutulan oruç, geçmiş bir senenin ve gelecek senenin günahlarına kefaret olur.” (Tergîb ve Terhîb Trc, 2. 457)


Bu yıl 16 ekim- 25 ekim

19 Eylül 2012

DUA

İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın geceleyin namazdan çıkınca şu duayı okuduğunu işittim:

 "ÂlIahım! Senden, katından vereceğin öyIe bir rahmet istiyorum ki, onunla kalbime hidayet, işlerime nizam, dağınıklığıma tertip, içime kâmil iman, dışıma amel-i sâlih, amellerime temizlik ve ihlâs verir, rızana uygun istikâmeti ilham eder, ülfet edeceğim dostumu lutfeder, beni her çeşit kötülüklerden korursun.

Allahım, bana öyle bir iman, öyle bir yakin ver ki, artık bir daha küfür (ihtimali) kalmasın. Öyle bir rahmet ver ki, onunla, dünya ve ahirette senin nazarında kıymetli olan bir mertebeye ulaşayım.
Allahım! Hakkımızda vereceğin hükümde lütfunIa kurtuluş istiyorum, (kurbuna mazhàr olan) şühedâya has makamları niyaz ediyorum, bahtiyar kulların yaşayışını diliyorum, düşmanlara karşı yardım taleb ediyorum!

Allahım! Anlayışım kıt, amelim az da olsa (dünyevi ve uhrevi) ihtiyaçlarımı senin kapına indiriyor (karşılanmasını senden taleb ediyorum). Ràhmetine muhtacım, halimi arzediyorum. (İhtiyacım ve fakrim sebebiyledir ki) ey işlere hükmedip yerine getiren, kalplerin ihtiyacını görüp şifâyâb kilan Rabbim! Denizlerin aralarını ayırdığın gibi benimle cehennem azabının arasını da ayırmanı, helâke dâvetten, kabir azabindan korumanı diliyorum.

Allahım! Kullarından herhangi birine verdiğin bir hayır veya mahlukatindan birine vaadettiğin bir lütuf var da buna idrakim yetişmemiş, niyetim ulaşamamış ve bu sebeple de istediklerimin dışında kalmış ise ey âlemlerin Rabbi, onun husülü için de sana yakarıyor, bana onu da vermeni rahmetin hakkında senden istiyorum.

Ey Allahım! Ey (Kur'ân gibi, din gibi) kuvvetli ipin, (şeriat gibi) doğru yolun sahibi! Kâfirler için cehennem vaadettiğin kıyamet gününde, senden cehenneme karşı emniyet, arkadan başlayacak ebediyet gününde de huzur-i kibriyana ulaşmış mukarrebin meleklerle, (dünyada iken çok) rükü ve secde yapanlar ve ahidlerini ifa edenlerle birlikte cennet istiyorum. Sen sınırsız rahmet sahibisin, sen (seni dost edinenlere) hadsiz sevgi sahibisin, sen dilediğini yaparsın. (Dilek sahipleri ne kadar çok, ne kadar büyük şeyler isteseler hepsini yerine getirirsin.)

Allahım! Bizi, sapıtmayıp, saptırmayan hidâyete ermiş hidâyet rehberleri kıl. Dostlarına sulh (vesilesi), düşmanlarına da düşman kıl. Seni seveni (sana olan) sevgimiz sebebiyle seviyoruz. Sana muhâlefet edene, senin ona olan adâvetin sebebiyle adavet (düşmanlık) ediyoruz.
Allahım! Bu bizim duamızdır. Bunu fazlınla kabul etmek sana kalmıştır. Bu, bizim gayretimizdir, dayanağımız sensin.

Allahım! Kalbime bir nur, kabrime bir nur ver; önüme bir nur, arkama bir nur ver; sağıma bir nur, soluma bir nur ver; üstüme bir nur, altıma bir nur ver; kulağıma bir nur, gözüme bir nur ver; saçıma bir nur, derime bir nur ver; etime bir nur, kanıma bir nur ver; kemiklerime bir nur koy!
Allahım nurumu büyüt, (söylediklerimin hepsine bedel olacak) bir nur ver, (söylenmiyenleri de kuşatacak) bir nur daha ver!

İzzeti bürünmüş, onu kendine alem yapmış olan Zât münezzehtir. Büyüklüğü bürünmüş ve bu sebeple kullarına ikramı bol yapmış olan Zât münezzehtir. Tesbih ve takdis sadece kendine layık olan Zat münezzehtir. Fazl ve nimetler sâhibi Zàt münezzehtir. Azamet ve kerem sahibi Zât münezzehtir. Celal ve ikrâm sâhibi Zat münezzehtir." (KÜTÜB-İ SİTTE /1785)

Bildiklerini unut!

Bildiklerini unut. " diyor DOST. " Gel al eline bir silgi, şu yeni başlayan güne bilgilerini silmekle başla. "

" Zanlarını, yargılarını, önyargılarını ve dahi bütün genellemelerini koy bir çuvala ve hepten terk et.
Gıybet etme sakın, bil ki dedikodu denilen şey mıknatıs gibi kötü enerji çeker.

Kimsenin aleyhine konuşma, uzaktan atıp tutma, insanları kem dille yargılama, bil ki yanılırsın.

...Birini ne kadar çok aşağılar yahut dışlarsan, onun durumuna düşme ihtimalin o kadar artar.

Kainatın matemetiğidir. Bir koyar, bir alır insan. Bilmeden kendi hesabını dürer " diyor DOST...

" Hiçbir konuda emin olma " diyor DOST... " Kendini ayrıcalıklı sayma.
 
Konumuna ya da mevkine, ismine veya şöhretine güvenme.
Şu hayatta tüm zahiri kisveler sabun köpüğünden ibarettir. Nazlı nazlı yükselir köpük, derken pat diye sönüverir.

Her zaman başkalarından öğrenmeye açık ol. En iyi bildiğin konularda bile köşeli düşünme, büyük konuşma.

Cümlenin sonuna nokta değil, ünlem değil, virgül yahut üç nokta koy. Açık bir kapı bırak daima.

Ne kadar bilsen de hiçbir zaman yeterince bilemeyeceğini unutma.

Tevazudan şaşma. Ancak o zaman kurtulabilirsin bilginin cehaletinden. " diyor DOST...

( O DOST Tebrizli Şems )

18 Eylül 2012

Yolculuğa Hazırlık

Ahnef b. Kays hazretlerine [rahmetullahi aleyh],

- Sen ihtiyar bir kimsesin. Oruç seni zayıf düşürüyor, neden tutuyorsun, denildiğinde şu cevabı verir:
- Ben uzun bir yolculuğa hazırlık yapmaktayım. Allah Teâlâ’nın emrettiği ibadetlere sabretmek, kıyamet günü Allah’ın azabına sabretmekten daha kolaydır.  (İmam Gazalî, İhyâ)

Üç Kimse
Tâbiînin (sahabilerden sonraki neslin) tanınmışlarından büyük veli Ebû Bekir Abdullah b. Müzenî [rahmetullahi aleyh] şöyle der:
“Allah Teâlâ üç kimseyi sever. Bunlar az yiyen, az uyuyan ve çok salih amel edip az istirahat eden kimselerdir.”
(İmam Gazalî, İhyâ)

Akıllı Kim?
Yahya b. Muâz [rahmetullahi aleyh] şöyle buyuruyor:
Akıllı kimseler üç kısımdır:
1. Dünya kendisini terketmeden dünyayı terkeden,
2. Kabre girmeden önce kabri için hazırlık yapan,
3. Rabb’ine kavuşmadan önce rızasını kazanan.
(İmam  Gazâlî, Mükâşefetü’l-Kulûb)

Kim Neye Çalışırsa
Seyyid Muhammed Raşid hazretleri [kuddise sırruhû] diyor ki:
“Kim Şah-ı Nakşibend hazretlerinin [kuddise sırruhû] amelini yaparsa Şah-ı Nakşibend gibi olur. Kim de şeytanın amelini yaparsa şeytan gibi olur.” 
( S. Muhammed Saki Erol, Hayat Dengemiz, Semerkand Yayınları)


Cennetin Anahtarı

Bir gün Bâyezid-i Bistâmî hazretlerine (k.s),

- Lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka ilâh olmadığına şehadet etmek) cennetin anahtarıdır, anlamına gelen Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) hadis-i şerifi hakkında ne dersiniz, diye sordular. Bâyezid-i Bistâmî (k.s) şu açıklamayı yaptı:

- Hadis sahihtir. Ancak anahtar, dişleri olmadan açamaz. Cennetin anahtarı olan “lâ ilâhe illallah” sözünün dişleri ise dört şeydir:

1. Yalan söylemeyen ve gıybet etmeyen bir dil,

2. Aldatmayan ve hıyanet etmeyen bir kalp,

3. Şüpheli ve haram şeyleri yemeyen bir mide,

4. Bid‘at ve nefsin istek ve arzularının karışmadığı salih amel

En Büyük Zevk ve Nimet

Bir gün Bâyezid-i Bistâmî hazretleri [kuddise sırruhû] yanındakilere:

- Allah Teâlâ razı olduğu kimseleri cennete koyuyor değil mi, diye sordu. “Evet öyle” diye cevap alınca dedi ki:
- Allah bir kulundan razı olunca o kimse cenneti ne yapacak! Kalbin Cenâb-ı Hakk’ın rıza ve cemâlinden aldığı bir zerre haz, firdevs-i âlâdaki bin köşkten daha iyidir. (Kaynak: Ferîdüddin Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ)


Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Cennetlikler cennete girince Allah Teâlâ onlara:
– Size vermemi istediğiniz bir şey var mı? diye soracak. Onlar:
– Yâ Rabbî! Yüzlerimizi ak etmedin mi? Bizi cennete koyup cehennemden kurtarmadın mı, daha ne isteyelim, diyecekler.

İşte o zaman Allah Teâlâ perdeyi kaldıracak. Onlara verilen en güzel ve en değerli şey Rablerine bakmak olacaktır. ” (Müslim; Tirmizî)
  Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ cennetliklere:
– Ey cennet sâkinleri! diye seslenir. Onlar da:
– Buyur Rabbimiz! Emret! Bütün hayır ve iyilikler senin elindedir, derler. Allah Teâlâ:
– Halinizden memnun musunuz? diye sorar. Onlar:
– Nasıl razı olmayalım, Rabbimiz. Sen bize, hiç kimseye vermediğin bunca nimetler ihsan ettin, derler. Allah Teâlâ:


– Size bunlardan daha değerlisini vereyim mi? buyurur. Cennetlikler:
– Bunlardan daha değerlisi ne olabilir, Rabbimiz! derler. Bunun üzerine Cenâb–ı Hak:
– Üzerinize rızâmı indiriyorum; bundan sonra size hiç gazap etmeyeceğim, buyurur.” (Buhârî; Müslim)

Sehl İbni Sa’d radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Cennetlikler, yükseklerdeki köşkleri, sizin gökyüzündeki yıldıza baktığınız gibi seyredeceklerdir.”(Buhârî)

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) başka bir hadisi şeriflerin de ise şöyle buyurdular:
Cennetliklerin Allah katında en kıymetli olanları, vech-i ilâhiye/Allah Teala’nın cemaline sabah ve akşam nazar ederler.” (Tirmizî)

Nice yüzler vardır ki o gün ışıl ışıl parlar, Rabb’lerine bakarlar.” (Kıyâmet: 22-23)


16 Eylül 2012

En bahtiyar odur ki;

Dünya madem fânidir. Hem madem ömür kısadır. Hem madem gayet lüzumlu vazifeler çoktur. Hem madem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır. Hem madem dünya sahibsiz değil. Hem madem şu misafirhane-i dünyanın gayet Hakîm ve Kerim bir Müdebbiri var. Hem madem ne iyilik ve ne fenalık, cezasız kalmayacaktır. Hem madem لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا اِلاَّ وُسْعَهَا sırrınca teklif-i mâlâyutak yoktur. Hem madem zararsız yol, zararlı yola müreccahtır. Hem madem dünyevî dostlar ve rütbeler, kabir kapısına kadardır.

         Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, malayani şeylerle ömrünü telef etmesin; kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin; selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin. {(Haşiye): Bu mademler içindir ki; şahsıma karşı olan zulümlere, sıkıntılara aldırmıyorum ve ehemmiyet vermiyorum. "Meraka değmiyor" diyorum ve dünyaya karışmıyorum.}
Mektubat ( 71 )

2 Ağustos 2012

Kim ki bildiği ile amel ederse...

Senin nurun, ilmindedir. Işığın, ilmindedir. Kendisiyle âmil ol­duğun ilmin senin nurundur, ışığındır. Bununla beraber, onunla âmil ol­duğun müddetçe ışığın gelmekte devam eder. Nitekim Resûlüllah sal­lallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyururlar:

— Kim ki bildiği ile amel ederse, Allah onu, bilmediklerini öğren­meğe vâris kılar. Yâni bilmediklerini kendisine öğretir.

Yine peygamberimizin bu husustaki bir başka hadîsleri de şöyle­dir:

— Kim ki kırk sabah, sırf Allah rızâsı için ihlâslı olursa onun kal­binden lisanına hikmet pınarları fışkırır.

Allah dostları, âhıret düşüncesiyle de ameller işlerler. Tâ ki Azîz ve Celîl olan Allah’a ve O’nun yakınlığına erişinceye kadar. Onlar; bâ­tından zahiri, asıldan fer’i alırlar. Önce Halka mahsus sofralara otur­tulurlar. Peşinden de Allah’ın fazıl sofrasına alınırlar. Bir halet de iki çeşit yemek yerler. Halka ikram edilen nimetlerde onlara ka­tılırlar…

Şânı yüce olan Allah bir husus için seni murat ettiği zaman o hususa seni hazırlar.   Kim ki benim ilk hâlimi bildiği halde sohbetlerime gelmez ve benden kaçarsa hatâ etmiş olur.

RAMAZAN-I ŞERİFİN CUMALARININ BEREKETİ

Ramazan'ın sıyâmı, dünyada âhiret için ziraat ve ticaret etmeye gelen nev-i insanın kazancına baktığı cihetteki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:

Ramazan-ı Şerifte sevab-ı a'mâl, bire bindir. Kur'ân-ı Hakîmin, nass-ı hadisle, herbir harfinin on sevabı var; on hasene sayılır, on meyve-i Cennet getirir.

Ramazan-ı Şerifte herbir harfin on değil, bin; ve Âyetü'l-Kürsî gibi âyetlerin herbir harfi binler; ve Ramazan-ı Şerifin Cumalarında daha ziyadedir. Ve Leyle-i Kadirde otuz bin hasene sayılır.

Evet, herbir harfi otuz bin bâki meyveler veren Kur'ân-ı Hakîm, öyle bir nuranî şecere-i tûbâ hükmüne geçiyor ki, milyonlarla o bâki meyveleri Ramazan-ı Şerifte mü'minlere kazandırır.