25 Haziran 2012

İBRAHİM DESUKİ HAZRETLERİ

Ey evlatlarım!
Ömrünüz her geçen gün azalmakta, eceliniz yaklaşmaktadır. Bir gün bu üzerinde yaşadığınız dünya dürülecek, kıyamet kopacaktır.
Her gün amel defterinizi hayırlı işlerle doldurmaya bakınız. Böyle yapanlara müjdeler olsun. Amel defterlerini, yasaklardan kaçmayarak günahlarla dolduranlara da yazıklar olsun.
Vakitlerinizi israf etmeyiniz. Zamanlarınızı boşa geçirmeyip değerlendiriniz. Yoksa pişman olursunuz. Duanızın kabul olmasını istiyorsanız, helâlden yiyiniz ve müslüman kardeşlerinizin hakkında yersiz söz etmekten dilinizi tutunuz.

22 Haziran 2012

Nasıl olursan, öyle muamele görürsün!


Alllah’ım! Bizi rahmetinin elinden bırakma. Eğer bırakırsan, biz dünya denizinde boğuluruz. Varlık denizinde boğuluruz.

Ey keremini saçan! Bize idrâk ver. Anlayış ver. Bize hakikatleri idrâk ettir.

Sen, Allah hakkı için bir nefs muhasebesi yapmalısın. Gerek Allah’ın hukuku ve gerekse insanların ve diğer mahlûkatın hukuku bahsinde nefsini iyi bir hesaba çekmeli, sîgaya çekmelisin.
Kim ki Allah yolunun hizmetçisi olursa her şey onun hizmetçisi olur. Zîrâ sânı yüce olan Allah, kullarından hiç birinin amelinden bir zerreyi bile zayi etmez.

Nasıl olursan, öyle muamele görürsün!

Nasıl olursanız, ona uygun idarecilere kavuşturulursunuz.

Allah’ım! Bize kereminle, ihsanınla, af vınla ve dünya ve âhıret lûtfunla muamele et. Ve:
— Bize dünyada iyilik ver. Âhırette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!…
……….
Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun, Süfyân Sevrî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz, hem çok ibâ­det ve tâatlerde bulunan, hem de çok yiyen bir zât idi. Doyduğu za­man bir zenci gibi şişerdi. Bunca çok yemek yediği halde, peşinden ibâ­dete kalkar ve ondan da büyük zevk alırdı.

Zamanının şahsiyetlerinden biri der ki:  Süfyân Sevrî’nin yemek yeyişini görünce, çok yiyor diye kızar­dım. Fakat namaz kılışını ve ağlayışını görünce ise ona gıpta eder, sevgi ve şefkatle bakardım.

Sen, Süfyân Sevrî’ye, onun çok yemek yeyişinde uyma. Bil’akis, çok ibâdet edişinde uy. Zîrâ sen bir Süfyân Sevrî değilsin. Sen, Süf­yân Sevrî gibi, nefsini iyice doyurma. Zîrâ onun nefsine hâkim olması gibi sen nefsine hâkim olamazsın.

21 Haziran 2012

Allah’ım, eğer benim murat ettiğimi yapmayacaksan, o zaman bana, senin murat ettiğine sabır ve tahammül gücü ver!…(AMİN)

Vah sana ki, Allah’ı sevdiğini iddia ediyorsun. Fakat O’ndan baş­kasını seviyorsun.

Allah’ın sevgisi saflığın, temizliğin ve hâlisiyetin ta kendisidir. O’nun gayrisi ise kirliliktir, temiz ol­mamaktır. Sen, Allah’ın sevgisi hâlis safiyeti başkalarının sevgisi ile kirletirsen sen de kirlendirilirsin. Allah’ın dostu İbrahim aleyhisselâm ile Yakûp aleyhisselâmın başına gelen senin de başına gelir. Vaktiyle onlar, kalblerindeki birer ateşle, evlâdlarına meyletmişler, onlara sev­gi ile bağlanmışlar ve malum musibetlere dûçâr olmuşlardı.

Yine, vaktiyle, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, kızının oğulları Hasan ile Hüseyin’e karşı kalbinde bir sevgi duymuştu. Bir ara Cebrail aleyhisselâm geldi ve Allah’ın Re­sulüne sordu:

—   Onları seviyor musun? Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular:  Evet. Seviyorum.
Bunun üzerine Cebrail aleyhisselâm dedi ki:  Onların biri zehirlenecek. Diğeri de şehid edilecek…

Bu hâdiseden sonra, Allah’ın Resulü o iki torununun sevgisini kalbinden çıkardı. Orayı bütünüyle, Azîz ve Celîl olan Rabbına tahsis etti. Onlar sebebiyle olan sürür ve neş’esi de hüzün ve kedere dönüş­tü…

Azîz ve Celîl olan Allah, peygamberlerinin, velîlerinin ve sâlih kullarının kalblerine gayret-i ilâhî ile nazar eder. Orada, kendisinden başkalarına yer verilmesini istemez.

Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun, ashâbdan Muâz radiyallâhü anh, hep şöyle duâ ederdi:  Allah’ım, eğer benim murat ettiğimi yapmayacaksan, o zaman bana, senin murat ettiğine sabır ve tahammül gücü ver!…

EY OĞUL!
Kadere rızâ göstermek, kavgalar, çekişmeler ve didişmeler sonunda dünyalığa nail olmaktan daha güzeldir. Kadere rızâ göstermenin sıddîkların kalbinde husule getirdiği tatlılık, nefsânî arzularla zevklere nâiliyetin verdiği tatdan çok daha büyüktür. Allah dostlarının nazarında, kadere razı olmak, dünyadan ve bütün dünyadakilerden çok daha tatlıdır. Zîrâ Allah’ın takdirine râzî olmak, her hâl-ü kârda hayâtı güzelleştirir, tatlılaştırır, huzurlu kılar…

20 Haziran 2012

Kadrinizi biliniz...

Kadrinizi biliniz. Seviyenizi biliniz. İzzet ve Celâl sahibi Allah’ın düşürmediği derekelere siz kendi kendinizi düşürmeyiniz. İşte bunun içindir ki, birisi şöyle der:

Kim ki seviyesini bilmezse kader ona bildirir…

Kaldırılacağın yere asla oturma. Bir eve girdiğin zaman, ev sahi­binin oturtmadığı yere oturma. Zîrâ sen oradan kendi irâdenin dışın­da olarak kaldırılacaksın. Eğer imtina’ eder, kalkmamakta direnirsen zorla kaldırılır ve kovulursun…

Ey, kitab müzâkereleri ile iştigâl eden şu kişi! “Kaalû, kulna-— Dediler, dedik” nakaratları arasında hiç bir şey kazanılmaz, bizim bahsettiğimiz mertebelerden hiç bir şey elde edilmez. Bir taraf da, “Şu haramdır!” diyorsun. Diğer taraf da, bizzat kendin onu işliyorsun. Bir taraf da, “Şu helâldir!” diyorsun. Fakat kendin onu asla yapmıyor, yerine getirmiyorsun. Sen, heves içinde hevessin. Tenakuz içinde tenakuzsun. Kendisinden rivayet edilen bir hadîsde, Nebi sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyururlar:

“Câhile bir kerre yazık! Âlime ise yedi kerre yazık!”

Evet, öğrenmediği için câhile bir kerre yazık. Âlime ise yedi kerre yazık. Çünkü o, biliyordu. Buna rağmen amel etmedi. Böylece, ilminin bereketi uçup gitti. Aleyhine hüccet-delîl olarak ilmin kendisi kaldı…

Sen, önce öğren. Sonra, öğrendiğinle amel et.

Hayırların tamâmı iki cümlede toplanmıştır.

Tevbenin hakikati, her hâl-ü kârda, İzzet ve Celâl sahibi Hakk’m emrini ta’zim etmek, yüceltmekdir. İşte bunun içindir ki, büyüklerden biri —Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun— şöyle der:

Hayırların tamâmı iki cümlede toplanmıştır.

Bunlardan biri, İzzet ve Celâl sahibi Allah’ın emrini ta’zîm ve yüceltmekdir.

Diğeri de O’nun mahlûkatma şefkattir.

İzzet ve Celâl sahibi Allah’ın emrini ta’­zîm etmeyen ve yine Allah’ın mahlûkatma şefkat göstermeyen her insan, Allah’dan uzakdır…

İzzet ve Celâl sahibi Allah, Mûsâ aleyhisselâma vahyen buyurdu ki:

Merhametli ol. Tâ ki ben de sana merhamet edeyim. Ben, çok merhametliyim. Kim ki merhametli olursa ben de ona merhamet eder ve kendisini cennetime koyarım. Merhametlilere müjdeler olsun!

Kalbini temizle!

Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun, bir defasında Bâyezid Bestâmî’ye bir adam gelmişti. Bir ara bu kişi, Bestâmî’nin huzurunda dururken sağa – sola bakınmağa başladı. Onun böyle sağa – sola bakındı-ğını gören Bâyezid Bestâmî kendisine sordu:

Ne var? Adam dedi:

Namaz kılacak temiz bir yer arıyorum!

Onun bu sözü üzerine, Bestâmî de kendisine şunları söyledi:

Kalbini temizle de namazı dilediğin yerde kıl!… (Sh:205)

**
Anlatıldığına göre, bir defasında îsâ aleyhisselâm İblise sordu:

Sence insanların en sevimlisi kimdir? İblîs dedi:

Cimri mümin

İsâ aleyhisselâm bu sefer de dedi ki:

Peki, ya en sevimsizi? İblîs dedi:

Fâsık, fakat cömerd kişi…

İsâ aleyhisselâm bunun sebebini sorduğunda ise İblîs’in cevâbı şu oldu:Çünkü ben, cimri müminin cimriliğinin onu her an için günaha sokabileceğini ümid ederim. Buna karşılık, fâsık fakat cömerd müminin cömertliği sebebiyle günahlarının afv edilebileceğinden korkarım...

Allah’a giden yol açık kalmadıkça...


Sen bir câhilsin.

Bilgisizin birisin.

Câhil kişi, bunlara aldırmaz. Sen, Allah Teâlâ’ya ibâdet eder, kurtuluşa erdiğini sanırsın. Fakat bir de bakarsın ki, ibâdetin suratına fırlatılmış. Çünkü o ibâdet, cehalet içinde yapılmıştır. Cehaletin ise küllisi mefsedettir, fesada sebep olu­cudur. Nitekim Nebî sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyururlar:

KİM Kİ ALLAH’A CEHALET İÇİNDE İBÂDET EDERSE ONUN İFSÂD ETTİĞİ ISLAH ETTİĞİNDEN, YANLIŞI DOĞRUSUNDAN DAHA FAZLA OLUR.

Allah Teâlâ’nın kelâmı Kur’âna ve Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin sünnetine uymadıkça senin için felah – kurtuluş yoktur. Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun, büyüklerden biri şöyle der:

Kimin ki bir mürşidi yoksa iblîs onun mürşididir.

Ey, İzzet ve Celâl sahibi Allah’ı sevdiğini iddia eden kişi!

Senin için bütün beyhude yolların tamamı kapanıp yalnız Allah’a giden yol açık kalmadıkça O’na olan muhabbet ve sevgin kemâle ermez. Senin sevgilin öyle bir sevgilidir ki, Arş’dan yerin dibine kadar, bütün var­lıkların sevgisini senin kalbinden çıkarır. Hem de öyle bir çıkarır ki, artık ne dünyayı seversin, ne de âhıreti. Kendinden dahi ürküntü du­yar, yalnız O’nunla ünsiyet edersin, öyle ki, tıpkı Leylâ’nın Mecnûn’u gibi olursun

10 Haziran 2012

AMİN!!!

Allâhümme inneke sellatte aleynâ adüvven basıyran bi uyûbinâ ve kabiylühû min haysü lâ nerâhüm. Allâhümme fâyishü minnâ ke mâ âyestehû min rahmetike ve kannıthü minnâ kemâ kannattahû min afvike ve bâıd beynenâ kemâ bâadte beynehû ve beyne rahmetik, inneke alâ külli şey'in kadiyr.




Manası: Ya Rabbi ! Şeytan denilen düşmanı başımıza musallat ettin. Biz onu göremediğimiz halde, o bizi görüyor. Ya Rabbi ! O kafire rahmetinden ümit kestirdiğin gibi bizden de ümidini kestir. Ya Rabbi ! Affından onu mahrum ettiğin gibi, bizden de mahrum et. Ya Rabbi ! Onun rahmetinden uzaklaştırdığın gibi bizden de o kadar uzaklaştır. Ya Rabbi ! Sen her şeye kadirsin.


Muhterem bir Zat bu duayı okuduğu için şeytan yanına yaklaşamazdı. Bir gün şeytan önüne çıktı :
- Sen Beni tanıyor musun ?
- Hayır
- Ben şeytanım, sana rica ediyorum. Katiyyen yanına yaklaşmayacağım. Sakın bu duayı kimseye öğretme.
Bunun üzerine o zat :
- Ey melun ! Bundan sonra bu duayı daha çok okuyup herkese de öğreteceğim, dedi.
Bu dua çok tesirlidir. Okunduğu vakit şeytanın belini kırar.

İSTİAZE DUALARI

 
Euzu bikelimatillahittammati min ğadabihi ve ikabihi ve şerri ibadihi ve min hemazatişşeyatani ve en yahdurun.

Euzü bi-kelimatillahittammati min şerri külli şeytanın ve hammetin ve min şerri külli aynin lammetin.
 
 
Cenab-ı Peygamber Efendimizin istiaze(sığınma) duaları. Sahabe Efendilerimizin kendilerini ve çocuklarını her türlü şerden korumak için okudukları dualardan.
 
 

8 Haziran 2012

AMİN!!!

Allah'ım, Sen'den, Seninle mutmain olmuş, Seninle karşılaşacağına inanan,kazâna razı ve ihsanına kanaat eden bir nefis istiyorum...

AMİN!


Rabb'imiz!

Varlığını bize duyur ve marifet-i tâmme ile öyle bir doyur ki, Seni daha iyi tanımaya vesile olabilecek ne kadar malumat varsa hepsinin inceliklerine ve derinliklerine biz de muttali olabilelim.

Ya Rab! Sen, cömertliğine hudut olmayan yegâne Cevâd-ı Kerîm ve rahmetinin sınırları hayal bile edilemeyen biricik Rabb-i Rahîmsin! Ne olur, ihsanlarından bu kapı kullarını da mahrum etme ve nimetlerinle bizi de şâd ve mesrur eyle! Amin.

CUMA GÜNÜNÜZ MÜBAREK OLSUN!


Vakt-i şerif, Cuma, ahir ve akibetiniz hayrolsun efendim …




Vakit darsa;

Daldaki tek çarpan yürek seninse,

Yürekler sararmış solmuşsa başka dallarda..

Tutunmak zorsa da,

Tutun sımsıkı, sımsıkı tutun tutunduğun dala..

Vakit dar;

Zaman hızla sarartıyor yapraklarıHızla soluyor yürekler,

hızla düşüyor bir bir

Bu dar vakitte, geniş duruşlara ihtiyacı var dünyanın..

Bu dar vakitte, daralmasın ruhun, sıkılmasın

Sen sımsıkı tutun da,

Kadir olan Rabbim geniş mi geniş eylesin yüreğini..

O tutsun seni,

Hiç bırakmasın...




EY OĞUL!

Nefsi ve hevâyı kendinden defet.

Nefsânî – hevâî duy­gulardan sıyrıl.

Tasavvuf erbabının ayakları altında bir zemîn (yer), avuçları içinde de bir toprak ol. Azîz ve Celîl olan Allah; ölüden di­riyi, diriden de ölüyü çıkarır. Nitekim İbrahim aleyhisselâmı, küfür üzere ölmüş ebeveyninden vücûda getirmiştir.

Mümin, hayât sahibi­dir, diridir. Kâfir ise ölüdür. Tevhîd erbabı (muvahhid), hayât sahi­bidir, diridir.
Müşrik (putperest, Allah’a eş – ortak tanıyan) ise ölü­dür. İşte bunun içindir ki, rivayet edilen bir kelâmında, Azîz ve Celîl olan Allah şöyle buyurur:

Benim mahlûkatımdan ilk ölen İblîs’dir.
Bu kelâmı ile, sânı yüce olan Allah şöyle buyurmuş oluyor:

İblis, Bana ısyân etti. Neticede günahkârlıkla öldü.
Bu zaman, âhirzamandır. Nifak çarşısı açılmıştır, yalan çarşısı açılmıştır.

Ey ahâlî!
Münafık, yalancı, deccal,… kişilerle oturmayı­nız!
Yazık sana ki, nefsin münâfıkdır, yalancıdır, kâfirdir, fâcirdir, müşrikdir. Böyle olduğu halde sen onunla nasıl oturuyorsun?

Ona muhalefet et, asla muvafakat etme. Onu bağla, asla salıverme. Onu hapset, zindana at. Kendisine, ancak zarurî olan haklarını ver. Fazla verme. Onu mücâhedelerle kahret, itaat altına al!…

7 Haziran 2012

MÜSLÜMANIN MÜSLÜMAN ÜZERE HAKLARI


Resûlullah sallallahü aleyhi ve selem , (Müslimânın, müslimân üzerinde beş hakkı vardır: Selâmına cevâb vermek, hastalığında dolaşmak, cenâzesinde bulunmak, da'vetine gitmek ve aksırdığı zemân elhamdülillah deyince, yerhamükallah demek) buyurdu. (Buhârî-Müslim)
 Fakat, da'vet etdiği zemân gitmek için şartlar vardır. (İhyâ'ül-ulûm) kitâbında buyuruyor ki, Çağıranın yemeği şübheli ise veyâ islâmiyyetin yasak ettiği şey, meselâ ipek sofra örtüsü, gümüş kap ve tavanda, duvarda cânlı resmi varsa veyâ çalgı çalınıyorsa, oyun, kumar gibi şeyler varsa, o çağrılan yere gidilmez). [Bu yasaklar, (Kimyâ-i se'âdet) kitâbında da yazılıdır]. Böyle yasaklar bulunan yemeğe gitmek harâm veyâ mekrûh olur. Çağıran kimse zâlim ise veyâ Ehl-i sünnet değil ise, fâsık ise, kötülük yapan ise veyâ övünmek için, gösteriş için çağırıyorsa gitmek câiz olmaz. (Şir'a-tül-islâm) kitâbında diyor ki, (Riyâ olarak çağırılan yemeğe gitmemelidir!). (Muhît) kitâbında diyor ki, (Oyun, şarkı, gîbet etmek bulunan ve içki içilen yemeğe oturulmaz). (Metâlib-ül-mü'minîn) kitâbında da böyle yazılıdır. Bu yasaklardan hiçbiri bulunmayan da'vete gitmek lâzımdır. Bu zamânda, bu yasakların bulunmaması güç oldu.

Talebe kardeşleri ile sohbet etmek, bu yolun sünnet-i müekkedesidir. Şahı Nakşibend hazretleri buyurdu ki, “Bizim yolumuzun temeli sohbetdir!” . Yalnızlıkta şöhret vardır. Şöhret de âfetdir. Sohbet buyurulması, talebe kardeşleri ile birlikde olmakdır. Başkaları ile sohbet edilmez. Çünki, birbirinden fânî olmak, ya'nî başkalarını unutmak, sohbetin şartıdır. Bu da, uygun arkadaşla olabilir.
Hasta yoklamak sünnetdir. Hastanın bakıcısı varsa, ona bakıyorsa, başkalarının dolaşması sünnet olur. Bakacak kimsesi yoksa, dolaşmak vâcib olur. (Mişkât) kitâbının hâşiyesinde böyle yazılıdır.
Cenâzede hâzır olmalıdır. Hiç olmazsa birkaç adım birlikde gitmelidir. Böylece, meyyitin hakkı ödenmiş olur.
Cum'a namazına ve hergün beş vakit namâz için cemâ'ate ve bayram nemâzlarına gitmek islâmın zarûrî emirleridir. Herhâlde gitmek lâzımdır. Bunlardan sonra kalan vaktleri, yalnız geçirebilirsiniz. Fekat önce doğru bir niyyet lâzımdır. Dünyâ çıkarlarından birşeyi düşünerek uzleti kirletmemelidir. Allahü teâlâyı zikr için, kalbi toparlamakdan ve dünyânın bitmez tükenmez işlerinden uzaklaşmakdan başka birşey düşünmemelidir. Niyyetin doğru olmasına çok dikkat etmelidir. Niyyetin içinde, nefsin bir arzûsu gizlenmiş olmamasına dikkat etmelidir. Niyyetin doğru olması için, Allahü teâlâya yalvarmalıdır. Böylece tâm niyyet yapılabilir. Yedi kerre istihâre yapmalı, doğru niyyet ile uzlet eylemelidir