2 Ağustos 2012

Kim ki bildiği ile amel ederse...

Senin nurun, ilmindedir. Işığın, ilmindedir. Kendisiyle âmil ol­duğun ilmin senin nurundur, ışığındır. Bununla beraber, onunla âmil ol­duğun müddetçe ışığın gelmekte devam eder. Nitekim Resûlüllah sal­lallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyururlar:

— Kim ki bildiği ile amel ederse, Allah onu, bilmediklerini öğren­meğe vâris kılar. Yâni bilmediklerini kendisine öğretir.

Yine peygamberimizin bu husustaki bir başka hadîsleri de şöyle­dir:

— Kim ki kırk sabah, sırf Allah rızâsı için ihlâslı olursa onun kal­binden lisanına hikmet pınarları fışkırır.

Allah dostları, âhıret düşüncesiyle de ameller işlerler. Tâ ki Azîz ve Celîl olan Allah’a ve O’nun yakınlığına erişinceye kadar. Onlar; bâ­tından zahiri, asıldan fer’i alırlar. Önce Halka mahsus sofralara otur­tulurlar. Peşinden de Allah’ın fazıl sofrasına alınırlar. Bir halet de iki çeşit yemek yerler. Halka ikram edilen nimetlerde onlara ka­tılırlar…

Şânı yüce olan Allah bir husus için seni murat ettiği zaman o hususa seni hazırlar.   Kim ki benim ilk hâlimi bildiği halde sohbetlerime gelmez ve benden kaçarsa hatâ etmiş olur.

RAMAZAN-I ŞERİFİN CUMALARININ BEREKETİ

Ramazan'ın sıyâmı, dünyada âhiret için ziraat ve ticaret etmeye gelen nev-i insanın kazancına baktığı cihetteki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:

Ramazan-ı Şerifte sevab-ı a'mâl, bire bindir. Kur'ân-ı Hakîmin, nass-ı hadisle, herbir harfinin on sevabı var; on hasene sayılır, on meyve-i Cennet getirir.

Ramazan-ı Şerifte herbir harfin on değil, bin; ve Âyetü'l-Kürsî gibi âyetlerin herbir harfi binler; ve Ramazan-ı Şerifin Cumalarında daha ziyadedir. Ve Leyle-i Kadirde otuz bin hasene sayılır.

Evet, herbir harfi otuz bin bâki meyveler veren Kur'ân-ı Hakîm, öyle bir nuranî şecere-i tûbâ hükmüne geçiyor ki, milyonlarla o bâki meyveleri Ramazan-ı Şerifte mü'minlere kazandırır.

Sünnete uymak, âdeti ibadete çevirir

Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: "Men temesseke bi sünnetî ınde fesadi ümmetî felehû ecrü mieti şehid" Yani, "Fesâd-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse, yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir."

Evet, Sünnet-i Seniyyeye ittibâ, mutlaka gayet kıymettardır. Hususan bid'aların istilâsı zamanında Sünnet-i Seniyyeye ittibâ etmek daha ziyade kıymettardır. Hususan fesâd-ı ümmet zamanında Sünnet-i Seniyyenin küçük bir âdâbına mürâât etmek, ehemmiyetli bir takvâyı ve kuvvetli bir imanı ihsas ediyor. Doğrudan doğruya Sünnete ittibâ etmek, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı hatıra getiriyor. O ihtardan, o hâtıra, bir huzur-u İlâhi hâtırasına inkılab eder. Hattâ en küçük bir muamelede, hattâ yemek, içmek ve yatmak âdâbında Sünnet-i Seniyyeyi mürâât ettiği dakikada, o âdi muamele ve o fıtrî amel, sevaplı bir ibadet ve şer'î bir hareket oluyor. Çünkü o âdi hareketiyle Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma ittibâını düşünüyor ve şeriatın bir edebi olduğunu tasavvur eder. Ve şeriat sahibi o olduğu hatırına gelir. Ve ondan, Şâri-i Hakikî olan Cenâb-ı Hakka kalbi müteveccih olur. Bir nevî huzur ve ibadet kazanır.

İşte, bu sırra binaen, Sünnet-i Seniyyeye ittibâı kendine âdet eden, âdâtını ibadete çevirir, bütün ömrünü semeredar ve sevabdar yapabilir.

***

İmâm-ı Rabbânî Ahmed-i Fârûkî (r.a.) demiş ki: "Ben seyr-i ruhanîde kat-ı merâtip ederken, tabakat-ı evliyâ içinde en parlak, en haşmetli, en letâfetli, en emniyetli, Sünnet-i Seniyyeye ittibâı esas-ı tarikat ittihaz edenleri gördüm. Hattâ o tabakanın âmi evliyaları, sair tabakâtın has velîlerinden daha muhteşem görünüyordu."

Evet, Müceddid-i Elf-i Sâni İmam-ı Rabbânî (r.a.) hak söylüyor. Sünnet-i Seniyyeyi esas tutan, Habibullahın zılli altında makam-ı mahbubiyete mazhardır.

EFENDİMZİN HAZRETİ ALİ'YE NASİHATLERİ!


Hazreti Ali Keremullahı veçhe Efendimize hitaben varit olan vasiyetlerden,
 Hazretî Ali der ki: Resulullah efendimiz bana vasiyet etti. Ve Ya Ali bunları hıfzet hayır görürsün buyurdu.

 Ya Ali; Cahillikten daha beter fakirlik yok. Akıldan daha güzel mal yok. Kendini beğenmekten daha korkunç yanlışlık yok. Müşavereden daha kuvvetli yardımcı yok. Yakut (sağlam bilgi) gibi imân yok. Fenalıkları bırakmak gibi koruyucu yok. Güzel huylar gibi soy sop yok. Tefekkür (düşünmek) gibi ibadet yok.

 Ya Ali; her şeyin bir âfeti vardır. Sözün âfeti yalan, ilmin âfeti unutmak, ibadetin âfeti riya, zekatın âfeti övünmek, şeceatin âfeti zulüm, cömertliğin âfeti başa kakmak, güzelliğin âfeti kendini beğenmek, asaletin âfeti kasılmak, hayatın âfeti meşru olan vazifelerini yapmaktan utanmak, halin âfeti yenilik, ibadetin âfeti usanmaktır.

 Ya Ali; birisi seni yüzüne karşı methederse, Allah'ın beni onların dediğinden hayırlı eyle, bilmedikleri şeylere beni affeyle, onların sözü ile beni sorguya çekme, de. Onların sözlerinden salim kalırsın.

 Ya Ali, oruçlu iken, iftar ederken “Allah’ım senin rızan için oruç tuttum ve verdiğin rızıklarla da iftar ediyorum.” de. O gün, ne kadar insan varsa hepsinin sevabı kadar sevap kazanırsın.

 Oruç tutan kimsenin, Allah yanında makbul bir duası vardır, iftar ederken besmele çeker ve “ey mağfireti bol Allahım, beni affeyle”  derse af olunur.

 Ya Ali, güneşe ve aya karşı oturma, arkanı dön de otur. Güneşte de çok oturma hastalık gelir.

 Ya Ali; Yâsin-i şerifi çok oku, aç, susuz, çıplak kalmazsın. Hastalık, korku, zindan görmezsin, yalnız kalmazsın, her yerde hürmet görürsün. Bir şeyin kaybolmaz. Bir hastanın başında okursan, ecel gelmişse, ölümü asan olur. Akşam okuyan, sabaha, sabah okuyan, akşama kadar emin olur.

 Ya Ali; yatarken Tebareke suresini oku. Kabir azabı görmezsin, Münkir, Nekir sual sormaz.
 Ya Ali;( KULHUALAH-U A H A D )’ abdestli olarak oku. Kıyamet gününde; Ey Allah'ını metheden, kalk Cennet'e buyur derler.

 Ya Ali; kötü sözlerden ve kötü gözlerden korunmak için “Maşaallah” de. (LâHavle. . .) oku.

 Ya Ali;zeytinyağı ye ve vücuduna çal. Şeytan yaklaşamaz.

 Ya Ali; yemeğe başlarken tuzla başla. Sonunda da tuzla bitir. Birçok dertlere devadır.

 Ya Ali; yemeğin başında Besmele çek, sonunda da Hamd et. Sonuna kadar melekler sevap yazarlar.

 Ya Ali; Evinden çıkarken Ayet-ül Kürsü'yi oku, işlerin kolaylaşır.
 Ya Ali; yalnız sefere çıkma. Şeytan seninle beraber çıkar.

 Ya Ali; çocuğun olursa, sağ kulağına ezan oku, sol kulağına kâmet getir. O çocuğa şeytan zarar yapamaz. Gök aylarının başında ve ortasında şeytanlar çok faal olurlar. Kendinizi koruyun, şerlerinden Allah'a sığının.

 Ya Ali; fakirleri miskinleri sev. Allah da seni sever.

 Ya Ali;evine girince evdekilere selâm ver. Evinin bereketi artar.

 Ya Ali güzel huylu ol. Böyle olursan, oruç tutanların, namaz kılanların derecesine ulaşırsın.

 Ya Ali; öfkelenme. Öfkeli insana şeytan istediği şeyi yaptırır.

 Ya Ali; Allah'ın affedici olduğunu unutma. Daima Allah'tan mağfiret iste. Allah, meleklerine buyurur ki: “Kulum benden başka kimsenin günahları mağfiret edemez olduğunu bildi. Şahid olun. Ben kulumu affettim.”
 
Ya Ali; yeni bir elbise giyersen, eskisini bir fakire giydir. O elbise fakirin üzerinde bulundukça Allah'ın hıfzındasın.

 Ya Ali; Camiye girerken: “Allah'ım bana rahmet kapılarını aç” de. Çıkarken de, “Allah'ım, bana rızık kapılarını aç” de.

 Ya Ali'; doğru, yalan ne olursa olsun, Allah'a yemin etme. Ağzını yemine alıştırma. (Yeminlerinize Allah'ı siper yapmayın.) Allah, yalan yere yemin edenleri temizlemez. Ve onlara merhamet etmez.

 Ya Ali; dört şey var ki şeytandandır: Ağlamayan göz, katı kalb, uzun emel, dünya sevgisi...

 Ya Ali; dişlerini temizle. Aralarında yemek parçaları kalmasın. Melekler sevmezler.